Akan Abdula

Sosyal Medya :

Taksi bulma süresinin neredeyse yolculuk süresini aştığı ilginç zamanlardayız. Dün açıklanan kararla İstanbul trafiğine 1.000 taksi daha kazandırılmış olsa da taksiciler kural tanımayan, nazı herkese geçen otoriteler olmaya başladı. Kaldırım kenarlarında bir elimiz yukarıda yeni taksilerin trafiğe kazandırılmasını beklemek dışında hiçbir çaremiz yok mu? Çözüm gerçekten daha fazla taksi mi?

Adımlarını bugünden duymaya başladığımız çözümlere gelmeden önce, taksilerin yolculara yetmemesinin altında yatan nedenlere bir bakalım. Kalabalık trafik, aslında şehrin ekonomisinin büyüklüğüne ve canlılığına işaret ediyor. Trafikte araçların köşe kapmaca oynaması, taksilerin kapışılması demek; işine gücüne giden insan sayısının da yüksek olması demek. Ne var ki, ne zaman yolculuğun trafik nedeniyle gecikme süresi yıllık 35-37 saati buluyorsa, o zaman trafik şehrin ekonomisine kötü gelmeye başlıyor.

İstanbul’da ise yolculuklarda trafik nedeniyle kaybettiğimiz zaman yıllık 200 saat, yani 8 günden fazla. Bazı çalışanların yıllık izninden çok. Referans olması için, Game of Thrones’un 73 bölümünü baştan sona üç kere izlemeye yetecek bir süreyi trafikte sadece bekleyerek geçirmekten bahsediyoruz. İstanbul’un dünya derecesine girebildiği konulardan biri de bu zaman kaybı. 2019 yılında dünyanın en sıkışık 9’uncu şehri olan İstanbul, 2020’de 5’inciliğe yükseldi. Artık trafik konusunda rakibimiz Mumbai.

Sağlıksız kentleşme nedeniyle çok insan var, çok trafik var, akıl almaz bir zaman ve verimlilik kaybı var. Taksi bulamama sorununun altında yatan neden, taksi sayısındaki yetersizlikten başka bir şey olabilir mi? Taksilerin trafik nedeniyle talebe yetişememesi olamaz mı? Herkesin rahatça taksi bulabilmesi için, kaç taksinin daha zaten sıkışık olan trafiğe katılması gerekecek, bunun bir sonu olur mu?

Taksiciler, trafikteki gücü avuçlarının içinde sıkı sıkı tutmuş, yolcuların çaresizliğini bir para birimine dönüştürmüş durumda. Bu durumu kökten değiştirmek için sorunun kaynağına inen, daha sürdürülebilir çözümlere ihtiyacımız var. Ve bu çözümler hali hazırda hayatımıza entegre olmayı bekliyor. Araç kiralama uygulaması TikTak, elektrikli scooter paylaşım girişimi Martı ve araç paylaşım platformu Moov, taksicilere sürpriz olacak sürdürülebilir çözümlerden birkaçı.

Paylaşım ekonomisi gün geçtikçe büyüyor ve taksicilerin diktatörlüğünü sarsmaya geliyor. Sadece 14 ay içinde 1 milyonu aşan kiralama gerçekleştiren TikTak’ın 450 bin kullanıcısı var. Sokaklarda vızır vızır gördüğümüz Martı’nın ise kullanıcı sayısı 5 milyonu geçmiş durumda. Savaş alanı gibi olan İstanbul trafiğinde beklemekten o kadar sıkılmış olacağız ki hiçbir koruması olmayan Martılarda yük taşıyanlar bile oluyor. MOOV ise geçtiğimiz Mart ayında günlük 4500 kiralamaya ulaştı ve şirketin yüzde 75’ini 16 milyon dolara Getir satın aldı. İnovasyonların tansiyondan doğduğunu biliyoruz, taksilerin şehre yaşattığı damar tıkanıklığı da elbet girişimcilere ilham olacaktı.

Soruna sorunun dilinden sürdürülebilir bir çözüm bulmak imkansız. Bu paylaşım ekonomisi inovasyonlarının da ortak noktası, taksilerin tekelinde olan gücü yolculara dağıtarak yepyeni bir çözüm ekosistemi yaratması. Gücü dağıtarak kalıcı çözümler yaratmak, hedef kitlesini bıktıran taksiciler gibi algılanmak istemeyen lider markaların gündeminde olması gereken bir konu.

Markalardan liderlere kadar gücün anlamı değişiyor. Jeremy Heimans ve Henry Timms’in “New Power” yaklaşımı, 2020’lerde kulak kabartılacak bir güç olmak için benimsenmesi gereken tavrı açıklıyor. Burada “New Power”ın yerini aldığı “Old Power,”ı geleneksel bir okul sınıfı gibi düşünebiliriz. Onlarca öğrenci, sıralarını yüksek bir kürsüde konumlanmış öğretmene doğru çevirmiş. Diyalog yok, bilgi tek taraflı dikte ediliyor ve sorgulanmaya kapalı. Tuvalete gitmek için bile izin istemek gerekiyor, sıra arkadaşınla konuşmak yasak. Böyle bir güç tanımı güncel olarak ne gençlere ne de yetişkinlere hitap ediyor. “New Power” işte burada devreye giriyor. Bir grup tarafından paylaşılan, bir parçası gibi hissetmenin kolay olduğu bir güçten bahsediyor: Airbnb veya paylaşım ekonomisi markaları gibi.

Taksiciler tam bir Old Power sarhoşluğunun tadını çıkaradursun; TikTak, MOOV ve Martı gibi inovasyonlar, paylaşım ekonomisiyle birer New Power elçileri olarak bu damar tıkanıklığına kesin çözüm arıyor. Kendilerinden de büyük “Old Power” otoritelere sırtlarını yaslayıp, müşterilerinin çaresizliğinden faydalanan nazlı hizmet verenler olmak; elbette ki orta vadede taksicilere zarar verecek. Paylaşım ekonomisi girişimleri, yaratılan bu tansiyonu kendi fırsatlarına dönüştürdüğüne; sayısı ne kadar artarsa artsın, asıl darbeyi yiyen taksicilerin kendisi olacak. Her taksicinin, “Old Power” destekçileriyle kendileri çalıp kendileri oynadıkları zamanı, hizmet kalitesine harcaması gerekiyor. Her mahallede scooter ve kiralanacak araba olduğunda, ancak verdikleri hizmetle ayrışabilecekler ve yüzlerine bakmayı tekrar düşünebileceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir